Stj. Av. Büşra ALTUNOLUK
Ev hizmetleri en genel tabiriyle bir evin gündelik faaliyetleri kapsamında olağan yaşamın idamesi için gereken faaliyetler olarak tanımlanabilir. Kentleşme ve gelişim süreçleriyle bağlantılı olarak hem dünyada hem de ülkemizde ev hizmetlerinde çalışan kişilerin sayısı giderek artmaktadır. Bu gelişim ile birlikte ev hizmetlerinde güvencesiz çalıştırılan kadın işçilerin ve kaçak çalıştırılan yabancı uyruklu kişilerin sayısı da günden güne artmış ve bu alanda belirli yasal sınırların çizilmesinin zorunluluğu doğmuştur.
Kural olarak ev hizmetlerinde çalışan kişilere işveren tarafından sigorta yapılması zorunluluğu mevcuttur. Ancak genelde işbu durum işçiler tarafından bilinmemekte veya işverenlerce primlerin fazla bulunması sebebiyle bu yükümlülük yerine getirilmemektedir.
Ülkemizde ev hizmetlerinde çalışan kişilerin sigortalılığı kapsamında güvencelerinin sağlanması bakımından 6552 sayılı Kanun’un 55. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’a ek 9. madde eklenmiş ve 1 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Anılan madde uyarınca; “Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 gün ve daha fazla olan sigortalılar … hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkin hükümler uygulanır. Bunların bildirimi, işverenler tarafından örneği Kurumca hazırlanan belgeyle en geç çalışmanın geçtiği ayın sonuna kadar yapılır.”
Süresinde yapılmayan bildirim için ise işverene 102. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde öngörülmüş olan idari para cezası uygulanabilecektir.
Aynı maddenin devamında; “Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar için ise, çalıştırıldıkları süreyle orantılı olarak çalıştıranlarca 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının %2’si oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenir.” denilerek ev hizmetlerinde 1 ay içerisinde 10 günden az süreyle çalışan kişilerin de kısmi sigortalılar kapsamında sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. Maddesinin (e) bendi uyarınca ev hizmetlerinde çalışan kişiler açısından 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanmaz. Ev hizmetlerinde çalışan kişilerin hak ve yükümlülükleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “hizmet sözleşmesi” hükümleri uyarınca belirlenir.
Ev hizmetlerinde çalışan kişilerin işbu statüleri her ne kadar 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında sayılmamalarından dolayı işten çıkarılma durumlarında kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandırmaması sonucunu doğursa da tazminat alabilme hakları hala mevcudiyetini korur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca belirsiz süreli sözleşmeleri haksız bir nedenle işveren tarafından feshedilen bu kişiler, hâkim tarafından tespit edilecek 6 aya kadar işveren tarafından ödenmesi gereken tazminata hak kazanabilirler.
Ancak 4857 sayılı İş Kanunu’ndaki farklı olarak haklı sebep halleri tek tek sayılmamış olup “dürüstlük kurallarına göre hizmet ilişkisini sürdürmesi beklenemeyen bütün durum ve koşulların” haklı sebep sayılacağı ifade edilmiştir.
Bu noktada hizmet ilişkisi haklı bir nedene dayanmaksızın işverence feshedilen ev hizmetlerinde çalışan kişiler için hâkim somut olay dahilinde, hizmet ilişkisinin sürdürülebilip sürdürülemeyeceğini değerlendirecek ve feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığını takdir edecektir.
İlaveten 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 432. maddesi uyarınca belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinin feshinden önce diğer tarafa bildirim yükümlülüğü düzenlenmiş olup her ne kadar 4857 sayılı İş Kanunu’nun ihbar tazminatı hükümlerinden farklı da olsa bu kişilerin de ihbar tazminatı alabileceği düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca; “Hizmet sözleşmesi; bildirimin diğer tarafa ulaşmasından başlayarak, hizmet süresi bir yıla kadar sürmüş olan işçi için iki hafta sonra; bir yıldan beş yıla kadar sürmüş işçi için dört hafta ve beş yıldan fazla sürmüş işçi için altı hafta sonra sona erer.”
Ev hizmetlerinde çalışan kişilerin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılmamasının bir diğer sonucu da bu kişilerin hizmet sözleşmelerinin işverence feshedilmesi durumunda işverene karşı “işe iade davası” açamayacak olmalarıdır. İşe iade davasının İş Kanunu kapsamında işçi sayılanlara getirilen hukuki bir kurum olması ve Türk Borçlar Kanunu hizmet sözleşmeleri hükümlerinin böyle bir kurumu düzenlememiş olması dolayısıyla da işe iade davasının mali sonuçlarından olan “işe başlatmama tazminatı” ve “boşta geçen süre alacağı” taleplerinde de bulunamayacaklardır.
Bu noktada ev hizmetlerinde çalışan kişilerin hizmet sözleşmelerinin işverence haksız ve kötü niyetli bir biçimde sona erdirilmesi durumunda Türk Borçlar Kanunu’nun 434. Maddesi hükümleri devreye girecek, bu kişilerin işverenin iş akdini fesih hakkını kötüye kullanmak suretiyle sona erdirdiği durumlarda kötü niyet tazminatı talep etme hakları doğacaktır.
Anılan Kanun hükmü uyarınca; “Hizmet sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işveren, işçiye fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemekle yükümlüdür.”
Yargıtay’ın kabulüne göre; işçinin kendisini sigorta yapmaksızın çalıştıran işvereni şikâyet etmesi durumu üzerine işten çıkarılması, fesih hakkının işverence kötüye kullanılmasıdır. Ancak bu durumda önemle belirtmek gerekir ki ispat noktasında tanık anlatımları yeterli görülmemekte ve yazılı delil önem taşımaktadır.
Yukarıda anılan hususlar çerçevesinde ev hizmetlerinde çalışan işçilerin anılan alacakları için görevli mahkeme genel mahkemeler olan Asliye Hukuk Mahkemeleridir.